1 Şubat 2009 Pazar

Hayat garip bir yolculuk


Hakim adama dikkatle baktı ve sorusunu yineledi:
"Emin misiniz?"

"Evet efendim" dedi adam. "o karımı ve kızımı öldürmüş olamaz. Çünkü ben onu cinayet saatinde çalıştığım büronun önünden geçerken gördüğüme eminim."

Hakim büyük bir ciddiyetle, birkaç saniye boyunca konuşmadan adamı süzdü. Adamın avukatı, tam bir şok yaşıyordu. Müvekkiline, uzaydan gelmiş birini görmüş gibi hayretle bakıyordu.

Karar için herkes ayağa kalktı.

Karar beraatti. İki kişiyi öldürmekten sanık R.M. delil yetersizliğinden beraat ediyor, hapiste kaldığı süre de göz önünde bulundurularak derhal serbest bırakılıyordu. R.M. şaşkın ve sevinçliydi. Ölenlerin ve adamın yakınları adamın yüzüne bile bakmadan terkettiler salonu. Ölen küçük kızın anneannesi ve ölen kadının annesi yaşlı kadın durmadan ağlıyordu. Bir tek o adama "Lanet olsun sana" dedi, fısıldayarak. Fısıltı öyle keskindi ki, adamın kulağundan girip beynine işledi. Avukat, müvekkilinin bu son an ifadesiyle yılıkmış, hala toparlanamamıştı. Masasında oturuyor, boş boş önüne bakıyordu.

Adam mahkemeyi hızla terketti. Gazetecileri ekmiş ve dönüp dolaşıp, mahkeme girişini gören karşı binaya arka kapıdan girerek beklemeye başlamıştı. Basından ve tanıdık gözlerden kurtulduğundan emin oluncaya kadar bekledi. Sonra şapkasını kaşlarına doğru indirdi, yüzünü atkısıyla iyice gizleyerek binanın önündeki aynalı camlı arabasına bindi.

Sanık, resmi işlemlerin halledilmesinden sonra mahkeme binasından çıktı. Yanında avukatı ve karısı vardı. Peşinde yarım düzine gazeteci vardı. Gazetecilerin sorularını sevinçle yanıtladıktan sonra avukatının arabasına bindiler. Aynalı camlı kiralık arabanın içinde bu anı bekleyen adam, avukatın arabasının peşine takıldı. Arabayı yüz metre kadar arkadan takip ediyordu. Avukatın arabası şehir dışına doğru yol aldı. Sanığın evine gidiyor olmalıydılar. Sanığın da bir kızı vardı ve duruşma sırasında dinleyiciler arasında görünmediğine göre, ona gidiyor olmalıydı. Adam yumruğunu sıktı. Birkaç dakika sonra öndeki araba şehir dışına doğru yol alırken, adam da yan koltukta açık duran haritaya kısa bir göz attı. Evet, evine gidiyor olmalıydı. Yerleşim bölgelerinin dışına ıktılar. Şimdi sadece tarlalar ve arasından kıvrılarak ilerleyen yol vardı önlerinde. Adam cep telefonundan bir numara tuşladı ve return tuşuna basmak için bekledi. Görünürde hiç bir olmadığı bir anı bekliyordu. Telefonun tuşuna bastı.

Yüz küsür metre önde ilerleyen araç, bagajında patlayan bombayla on metre kadar havalandı ve yol kenarındaki bir elektrik trafosunun yanına düştü. Adam aracıyla, arka kısmı tamamen parçalanmış aracın yanından geçerken yavaşladı, aynalı camını indirmişti. Avukat ve kadın ölmüş görünüyorlardı, ama sanık yaşıyordu. Evet! Heryanı kan içindeydi, arabadan çıkmaya çalışıyordu. Gözgöze geldiler. Adam tepeden tırnağa ürperdiğini hissetti. Ölmemişti! Ölmemişti!..

Aynalı camlı araba hızlanıp yoluna devam etti. Adam müthiş öfkeliydi. Sanığın ölmemiş olmasına inanamıyordu. Onu da görmüştü üstelik. Aklına gelen herşeye küfrederek yoluna devam etti. Sürekli direksiyona vuruyor, bağırıp çağırıyor, iki gözü iki çeşme ağlıyordu. Şimdi ne yapacaktı? Nereye gittiğini bilmeden aynı yol üzerinde sürdü arabasını.

Kaderine razı olup yol kenarında bir Cafe'de durdu. Artık hiçbir şeyin bir anlamı kalmamıştı. Planı başarısızlığa uğramıştı işte. Sakinleşmeye çalıştı. Kendine bir çay söyledi ve yolu seyretmeye başladı. Ne kadar zaman sonra olduğunu bilmiyordu ama, kahvenin önüne siyah bir araba yanaşınca ayıldı. Bu siyah arabayı tanıyordu. Arabadan, karısı ve kızının öldürülmesi davasını açmış olan savcı ile iki adam indiler. Diğer adamların sivil polis oldukları her hallerinden belliydi. Hiç şaşırmadan ağır adımlarla ona doğru geldiler. Polisler uzak bir masaya oturup çay söylerken, savcı izin isteyip adamın masasına oturdu.

"Sanık R.M.'i evine götüren arabada bir patlama oldu" dedi savcı. "Bu yolun yirmi kilometre gerisinde... Aynı yoldan geliyor olsaydınız, mutlaka görürdünüz... Gördünüz mü?"

Adam savcıya şaşkınlıkla baktı. "Hayır" anlamında başını salladı.

"R.M. patlamadan kurtuldu. Ve bana ambulansta verdiği ifadesinde, sizin arabanızın bir süre arkadan geldiğini, ama patlama yerinden birkaç kilometre önce pararlel yola saptığınızı gördüğünü söyledi. Hangi yoldan geldiniz?"

Adam kekeleyerek, "Diğer yoldan, di-diğer yol-dan geldim" dedi. Adam, orman içinden geçen o tenha yolu biliyordu, arada kullandığı olmuştu.

"Biliyor musunuz" dedi savcı, "sizin o ifadenizle R.M. serbest bırakıldı -bunu anlayamamıştım, şimdi de onun ifadesi sizi kurtarıyor. İlk bulgulara göre arabadaki bombanın patlatılabilmesi için en fazla ikiyüz metre yakınından bir sinyal gönderilmesi gerekiyor, uzaktan kumanda sistemi daha uzaktan patlatılmasına izin vermiyor. Tabii araştırmaların ayrıntılı sonuçlarını göreceğiz. Diğer yoldan ilerleyen bir arabadan sinyal gönderilmesi mümkün değil. Yani R.M.'in ifadesi sizi kurtarıyor." Sonra kaşlarını kaldırarak, "Bunu anlamış değilim" dedi. "İki olayda da tek tanık var... Tanıkların ifadeleri birbirlerini kurtarıyor. garip bir durum... Ne dersiniz?" Savcı adama dik dik baktı.

Adam eli titreyerek çayından bir yudum aldı.

"Evet garip" dedi. "Hayat da garip bir yolculuk değil midir zaten..." Gülümsemeye çalıştı.

"Bu durumda sizi tutuklamayacağım, ama gözüm üzerinizde olacak bilesiniz" dedi savcı. Adamın yüzüne bile bakmadan masadan kalktı. Polisler de peşinden... Yeni sipariş ettikleri çaylarını içememişlerdi. Çaylar uzun süre masanın üzerinde kaldı. Neden sonra garson gelip bardakları toplarken, "Evet garip" diye sayıkladı adam. Garson adamın masasına geldi.

"Afedersiniz, bir şey mi istemiştiniz?"

"Garip" dedi adam. "Çok garip... Hesap lütfen."

"Kısa tutmak, yeteneğin kardeşidir" Anton Çehov